“Benim ve Râşid Halifelerimin Sünnetine İttibâ, Üzerinize Bir Görevdir” (Ebû Davûd-Tirmizî)

           Evliyâullah’dan bir zât bir memlekete gider, hikmet-i ilâhî, o memleketin pâdişahına bir sancı ârız olmuş ki hekimler tedavisinden âciz kalmışlar. Nihâyet pâdişah da âciz kalmış:

“Kim beni bu marazdan, bu hastalıktan kurtarırsa, tâc-ü tahtımı o âdeme terkedeceğim” diye va’d ve nezretmiş.

            Bunun üzerine o zât pâdişâhın huzûruna gider. Biraz okur, elini pâdişâhın karnına koyar ve sürer. Akabinde hâşâ huzûr’dan fenâ bir koku pâdişâh’dan çıkar. Pâdişâh da bu sancıdan halâs olup kalkar, oturur ve va’d ve nezri mûcibi saltanatı o zâta terketmek üzere kabulünü niyâz eder.

            O zât kemâl-i hayret ve taaccüble pâdişâha bakarak: “Fenâ bir koku mukâbili olan bir tâc-ü tahtı bir saltanatı kabul’de mâzûrum. Mâhâzâ, sizden saltanatı almak için değil, size nasihat için ben buraya geldim. Dikkat ediniz, fenâ bir kokuya bile tekabül (karşılığı olma) etmeyen fâni bir mülkü, zâil olacak bir saltanatı sevip, Cenâb-ı Hakdan mahrum kalmak ve O’nun kurbet, vuslat ve rızâsını kazanamamak, akıl kâr-ı ve insâf-ı mürüvvet olur mu?” diye buyurur. Hakikâten öyle, ilerde de söylemiştim, İbn-i Semak Hazretlerinin, elinde su içmekte olan Hârunürreşîd’e verdiği nesâyih-i celile de ayniyle bu söz demektir. Fakat burada dikkat edilecek bir cihet var: Hârunürreşîd gibi âdil bir halife elindeki hazır bir suyu içmiyor da, İbn-i Semak Hazretleri eline geçtiği anda O’nun nasihat ve irşâdına arz-ı ihtiyaç ediyor. Ve O’nun emirlerini dinleyip kabul ediyor. Bu böyle… Gelelim bize…

            Yâhû acaba bize bütün dünyanın nesâyihini meccanen verseler, dinleyip kabul eder miyiz ve hiçbiri ile âmil olur muyuz? İşte bakınız bizim Müslümanlığımıza, bakınız bizim Cenâb-ı Hakkı ne derece sevdiğimize; bakın O’ndan ne derece korktuğumuza… Mizan ve mi’yar(ölçü) böyle gayet açıktır, âşikâredir.

            Aman efendiler, aman Müslümanlar işitiyor musunuz? Başka fikirlere dalmaya lüzum yoktur. Dinimizi, kendimizi kurtarmak arzu ediyorsak, bugün mutlaka kitap ve sünnete muvafık bir tarîk ve bir mürşid bulmamız ve o tarîke sâlik olmamız lâzımdır, başka çâre yoktur. Fakat onu da nerede ve nasıl bulalım? Ne ise yine eslâh-ı mevcuda tâbi olmak lâzımdır. Sâir târîklere bugünkü durumları ile pek aklım yatmıyor. Hattâ Nakşî’nin diğer kolları da korkarım ki bugünkü halleri ile insanı Allah’a götüremez. Ancak, bu Tarîkat-ı Aliyyenin son müceddidi (Mahmud Samini k.s.’den bahsediyor, Samini Hazretlerinden sonra Nakşi Tarikatının 9. Müceddidi Muhammed Mazhar Harputî Hazretleridir) olan zât-ı muhteremin tarikinden Allah’a gidilirse gidilir.

            Mâhâzâ insanın irâde-i cüz’iyyesi kendi elindedir. Bu irâde sebebiyle Cenâb-ı Hak kullarına mücâzât ve mükâfât edecektir. Gerçi İrade-i cüz’iyye diyoruz amma, fakat bu cüz’ öyle bir cüz’dür ki, o âzim ve Celîl olan Rabbü’l-Âlemîn Hazretlerinin İrâde-i külliyesinden gelmiştir. O’ndandır. Şu halde bu cüz’î irâde pek büyük ve pek çok iş görebilir. Evet kul ahlâk-ı İlâhî ile tahalluk eder, esrar ve hikem ve ulûm-u İlahiyyenin mâ’den ve mahzeni olur. Hulâsa Mevlâsına vâsıl olur. Bu cüz-î irâde işte böyle büyük iş görür.

            Gel bunun aksine… İnsan, irâdesini bu cihete sarfetmezse insanlıktan çıkar, hayvan olur, rütbe-i hilâfetten sâkıt olur, Cenâb-ı Hakdan uzaklaşır ve her nimetten mahrum kalır, dereke-i esfel’e düşer. Rabbimiz muhâfaza buyursun. Sallallahu Aleyhi Vesellem Efendimiz Hazretleri Hz.Ali (k.v.) Efendimize de Hz.Muaz (r.a.) Efendimize de emir buyurmuştur:       “Ya Ali senin yüzünden bir âdemin hidâyet bulması, arabın o kıymetli develerini (hecin) fisebîlillâh infak etmekten daha hayırlıdır.” Hz.Muaz’a da: “Ya Muaz, senin yüzünden bir âdemin Hakk’a dönmesi, hidâyet bulması, güneş tulû edip de ziyasının dokunduğu yerler bütün senin olsa işte o yerleri kâmilen infak’dan daha hayırlı ve efdaldir.” diye ferman buyurmuştur.

            Evet mahlûkun hidayetine ve onların gönüllerinin Hakka teveccüh ve ikbâline vesîle olmak peygamberlik mertebesidir. Bunun aksi de şeytâniyyet derekesidir. Bilmem ki acaba bunun hangisi hayırlıdır. Aklımız varsa yapacağımız iş mâlumdur. Halîfe-i Şeytan olmakta hiçbir mânâ ve fâide yoktur. Zorla kendi kendimizi neden ateşe lâyık edelim.

            Ne ise, düşünüyorum ve hayret ediyorum. Acaba Hak Celle ve A’lâ Hazretleri bu Müslümanlar indinde neden bu kadar ucuz oldu? Hâşâ ve kellâ neden bu kadar kıymetsiz oldu? Evet, umumiyetle “Allah’ı severiz” deriz, bu iddiadan hiçbirimiz geri durmayız. Fakat bu söz, bu iddia sûrî’dir, resmî’dir. Zira Müslüman bilir ki, “Allah’dan korkmuyorum” dese veya “O’nu sevmiyorum” dese kâfir olur. Bunu böyle der, fakat ne korkar ve ne de O’nu sever. Yalandır, doğru değildir.

            Çünkü sevenin, korkanın ahlâkı, ahvâli, akvâli ve ef’âli güzel olur. Kalbi pâk ve selîm olur. Bu selâmet-i kalple berâber zâhiren ve bâtınen âmâl-i sâlihâtı olur. Hâlbuki ahlâksızlığın, tâatsizliğin envâı Müslümanlarda, dünyâyı sevmek, nefse ve varlığına hizmet etmek ve onu sevmek; nefsi Cenâb-ı Hak üzerine ve nefsin emrini, Cenâb-ı Hakkın emri üzerine tercih etmek; evâmir-i İlâhiyyeyi geri bırakıp; nefsi gizliden gizliye Cenâb-ı Hakka bir şerik ittihaz etmek, hep Müslümanlarda.

            Elhâsıl, hangi âyet-i Celîleye, hangi hadîs-i şerîfe, hangi evâmir-i İlahiyyeye ittibâ ve sünenât-ı Seniyyeyi ihyâ ettikse, Allah rızası için hangi menâhiyi, hangi ahlâksızlığımızı terk ettikse gösterin ve söyleyin. Benim sözlerimin şâhidi kitâb-ı İlahî’dir. Siz de iddianızı isbat edebilirsiniz işte benim boynum kıldan incedir. Sallallahu Aleyhi Vesellem Efendimiz Hazretleri: “Benim ve Râşid halifelerimin sünnetine ittibâ üzerinize bir görevdir.”(Riyâzu’s-Salihin:90 Ebû Davûd-Tirmizî) buyuruyor. Acaba kavlen, fiilen, ahlâken, hâlen, bâtınen olan sünenât-ı Seniyyeler nelerdir, bunları öğrendik mi? Bunlara tabî olabildik mi? Kezâ o zât-ı Celîl-ü Kerîmin kendilerinden emin olup, bizi sünnetlerine tebeıyyetle memur buyurduğu Hulefâ-i Raşîdinin de sünnetlerini öğrendik ve ihyâ ettik mi?

            Heyhat, heyhat, evvelce dediğim gibi, artık başka türlü çâre-i halâs bilmiyorum. Cenâb-ı Hakkın lütuf ve Hidâyet-i hassasından sonra, bu zamanda böyle tecdîd(yenilenme) olunmuş bir tarîkatte bulunmaktan başka çâre kalmamıştır. Müslümanlar bunu kat’iyyen bilmelidirler ki bu zamanda hakîkî âdem olarak yetişmek ve yetiştirmek, ancak bu tarîke mahsus ve münhasır kalmıştır. Değil turuk-u sâireden(diğer tarîklerden), hatta Nakşî’nin sâir kollarından da âdem yetişmez ve yetiştirelemez hâle gelmiştir.

            Zîra bu tarîke de elbette bir şey oldu ki, tecdîd olundu. Şeyh Efendimiz Hazretlerine Sâminî denilmesinin sebep ve hikmeti de budur. Kendileri bu tarîkin sekizinci müceddididir. Amâ halk etmiyormuş, inanmıyormuş, ne yapalım. Hz.Allah(C.C.) böyle murâdetmiş. Cenâb-ı Hak bizi şefâatlerine mazhar buyursun…

            Asr-ı Saâdetten bu ana kadar, Sıddîk-i A’zam(r.a.) Efendimiz müstesna olmak üzere, benim kadar mürşidini seven olmamıştır. Hakikaten böyle söylemeye lâyık idiler. Bu tarike dâhil olanlara öyle lâzımdır ki, bu tarikin usul ve fürûunu güzelce öğrene ve muktezâsı ile amel ede; nefis ve hevâ ve tabiatıyla mücâhede ede. Usûl ve füruunu da her vakit söylüyoruz, hulâsaten şu üç şeydir:

  • Emr-i Şerîatle âmil olmak
  • Ahlâk-ı İlâhî ile tahalluk etmek
  • Huzur ve agâhî’den bir nefes ayrılmamak.

Yalnız bâzı şeylere dikkat lazımdır. Evâmir-i Şer’iyyeyi severek, tâ’zim ederek îfâ etmek ve menâhiden de yine böyle severek ve câna minnet bilerek, içtinab etmek ve ahlâksızlığın en ehemmiyetsizine bile razî olmayıp, bunlardan tamâmıyla temizlenmeye ve edebe çok ziyâde dikkat etmek lâzımdır. Efendiler, hubb-i dünya (dünya sevgisi), hubb-i nefs (nefis sevgisi), ucb (gurur), kibir, nefsi için gazab ve hiddet, nemmamlık (dedikoduculuk), gıybet, vesâir ahlâksızlıklar helâl midir? Bir âdem ki ahlâk-ı zemîme(kötü ahlâk) necasetleriyle müneccisdir, o daha nereden Hz.Allah(C.C.)’a lâyık olur ve O’nun Peygamberine nasıl karîb (çok yakın) olabilir? Zirâ (s.a.v.) Efendimize en ziyâde ahlâk-ı hamîdesi bulunanın karîb olacağı, kendi hadîs-i şerifleri ile sâbittir.

            Meselâ biz nefsimiz için hiddet eder, ona buna herşeyi söyleriz, sonra bunun adını emr-i bil mâ’ruf nehy-i ani’l-münker koruz. Yâhut, Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimiz Hazretleri:”Ziyâde hadid (öfkeli) olanlar benim hıyâr-ı ümmetimdir (hayırlı ümmetimdir)” buyurmuştur. Hiddetimize de bunu delil getiririz. Yok canım yok, bu böyle olmaz. Nefsi için hadid (öfkeli) olanlar, hâşâ ki hıyâr-ı ümmetten ola… Buyrulan hiddet, emr-i İlâhî veya sünnet-i Nebevî terkolur da veyahut Din’e ve Müslümanlara başka türlü bir hakâret ve ihânet edildiği vakitte mü’min-i sâdıkın, kemâl-i gayret ve muhabbetinden, dayanamayarak “hudud ve usul-ü Şer’îsi dâiresinde” olan hiddet ve şiddetidir. Eğer bunu söyleyenler sözlerinde iddialarında sâdık iseler, gerek vücutlarında ve gerek hariçde bin türlü evâmir-i İlâhiyye terkolunuyor, sünenât-ı Seniyyeye ittiba olunmuyor ve bunlara mukâbil frenk âdâb ve adâtı kabul ve tatbik olunuyor da niçin bunların hiçbirine canları sıkılmıyor. Ve bunların ismine de terakkî diyerek sükût ediyor? Evet, terakkî, terakkî ama, bilmem nereye terakkî ettik? Neyi kaybettik ve neyi bulduk? Bunu sonra anlarız. Bugün de bilenler bilir. Evet şekerin okkası üç, dört kuruş iken on misline ve her eşyâ da bu kıyasla sekizer, onar misline çıktı.

            Doğrudur, evet biz terakkî terakkî diye çırpındık durduk ya, işte terakkî… Daha ne istiyoruz. Dûamızın icâbet-i serîası görüldü… Daha neden sıkılıyoruz, darılıyoruz ve daralıyoruz?

            Ne ise, evet dediğimiz bu üç şey kimde bulunursa o âdem en büyük lütuf ve ihsân-ı İlâhîye mazhar düşmüştür. Bundan büyük tevfîk, bundan büyük hidâyet olamaz. Bunlar kime hâl ve mâl olursa bilâşübhe (şübhesiz) o âdem insân-ı kâmildir. Bunlarsız olan kimse de, isterse havada uçsun, bin türlü havârık (hayranlık uyandıran şeyler) ve keramât (kerâmetler) göstersin sakın inanmayınız, mekirdir (hiledir), istidraçtır, daha da kimbilir nelerdir, nelerdir. Oralarını Allah bilir. Elhâsıl, bu gibi şeyler bizim işimize gelmez vesselâm.

 Seyyid Osman Bedrûddin Erzurumî k.s

(Gülzâr-ı Samini Sohbetler, Dördüncü Defter, s.184)

           

 

Sohbet kategorisine gönderildi | “Benim ve Râşid Halifelerimin Sünnetine İttibâ, Üzerinize Bir Görevdir” (Ebû Davûd-Tirmizî) için yorumlar kapalı

Kandil Geceleri Uydurma Değildir

Sual: Mübarek gün ve gecelerin aslı yoktur, bunlar sonradan çıkmıştır deniyor, bu doğru mu?

CEVAP
Hayır, kesinlikle doğru değildir. Hepsini Peygamber efendimiz bildirilmiştir.

Mübarek geceler, İslam dininin kıymet verdiği gecelerdir. Allahü teâlâ, kullarına çok acıdığı için, bazı gecelere kıymet vermiş, bu gecelerdeki, dua ve tevbeleri kabul edeceğini bildirmiştir. Kullarının çok ibadet yapması, dua ve tevbe etmeleri için bu geceleri sebep kılmıştır. (S. Ebediyye)

İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki:
Ahiret yolcusunun, ibadetle ihya edilmesi kuvvetle müstehab olan mübarek geceleri boş geçirmesi uygun değildir; çünkü bunlar hayır mevsimleri ve kârı bol olan gecelerdir. Kazançlı mevsimleri ihmal eden tüccar, bir kâr sağlayamadığı gibi, mübarek geceleri gafletle geçiren ahiret yolcusu da maksada ulaşamaz. (İhya)

MEVLİD GECESİ:
Mevlid, doğum zamanı demektir. Mevlid gecesi, Rebiulevvel ayının 11. ve 12. günleri arasındaki gecedir. Peygamber efendimiz nübüvvetten sonra, her yıl, bu geceye önem verirdi. Her Peygamberin ümmeti, kendi Peygamberinin doğum gününü bayram yapmıştı. Bugün de, Müslümanların bayramıdır. Neşe ve sevinç günüdür. (Mevâhib-i ledünniyye)

İslamiyet’te doğum gününü kutlamak vardır, Allahü teâlâya şükretmek olur. Mevlid kandili, Peygamber efendimizin doğum günüdür. Peygamber efendimiz, Pazartesi günü oruç tutardı. Sebebini sorduklarında, (Bugün dünyaya geldim. Şükür için oruç tutuyorum) buyurdu. (Müslim, Ebu Davud, İ. Ahmed, H. S. Vesikaları)

Mevlidi, erkek kadın karışık olmadan, çalgı ve başka haram karıştırmadan, Allah rızası için okumak, salevat-ı şerife getirmek, tatlı şeyler yedirip içirmek, hayrat ve hasenat yapmak, böylece, o gecenin şükrünü yerine getirmek müstehabdır. (Nimet-ül-kübra, Hadika, M. Nasihat)

Bu gece, O doğduğu için sevinenler affedilir. Bu gecede, Resulullah doğduğu zaman görülen hâlleri, mucizeleri okumak, dinlemek, öğrenmek çok sevabdır. Kendisi de anlatırdı. Eshab-ı kiram da, bir yere toplanıp anlatırlardı. (S. Ebediyye)

Mevlid gecesi, Kadir gecesinden sonra en kıymetli gecedir; hatta Mevlid gecesinin Kadir gecesinden de kıymetli olduğunu bildiren âlimler de vardır. El-mukni, El-miyar ve Tenvir-ül-kulub kitaplarında Mevlid gecesinin Kadir gecesinden kıymetli olduğu bildiriliyor. (Ed-dürer-ül-mesun)

Birkaç hadis-i şerif meali:
(Beni ana-baba, evlat ve herkesten daha çok sevmeyen, mümin olamaz.)
 [Buhari]

(Bir şeyi çok seven, elbette onu çok anar.) [Deylemi] (Resulullahı seven de onu çok anar.)

(Peygamberleri anmak, hatırlamak ibadettir.) [Deylemi] (Mevlid okumak da, Resulullahı hatırlamaktır. Muteber kitaplarda, Peygamberimizin de önem verdiği açıkça yazılı olan bu mübarek gecede, Peygamber efendimizi anmaya, nasıl uydurma denebilir?)

BERAT GECESİ:
Şaban ayının 15. gecesidir. Tefsirlerde Kur’an-ı kerimin, Levh-il-mahfuza bu gece indirildiği bildirilmektedir. Âyet-i kerimede mealen buyuruluyor ki:
(Apaçık olan Kitab’a andolsun ki, biz onu [Kur’anı] mübarek bir gecede indirdik. Elbette biz insanları uyarmaktayız.) [Duhan 2,3]

Her yıl, Berat gecesinde, o yılda olacak şeyler, ameller, ömürler, ölüm sebepleri, yükselmeler, alçalmalar, yani her şey Levh-i mahfuzda yazılır. Resulullah efendimiz, bu gece, çok ibadet, çok dua ederdi. Şaban ayında niçin çok oruç tuttuğu sorulduğu zaman Resulullah efendimiz buyurdu ki:
(Şaban, öyle faziletli bir aydır ki, insanlar bundan gafildir. Bu ayda ameller, âlemlerin Rabbine arz edilir. Ben de amelimin oruçlu iken arz edilmesini isterim.) [Nesai]

Birkaç hadis-i şerif meali daha:
(Şabanın 15. gecesini ibadetle, gündüzünü de oruçla geçirin! O gece Allahü teâlâ buyurur ki: “Af isteyen yok mu, affedeyim. Rızk isteyen yok mu, rızk vereyim. Dertli yok mu, sıhhat, afiyet vereyim. Ne isteyen varsa, istesin vereyim” Bu hâl, sabaha kadar devam eder.) [İbni Mace]

(Allahü teâlâ, Şaban’ın 15. gecesinde müşrik ve müşahin hariç herkesi affeder.) [İbni Mace] (Müşahin, bid’at ehli demektir.)

(Rahmet kapıları dört gece açılır. O gecelerde yapılan dua, reddolmaz. Ramazan ve Kurban bayramının birinci gecesi, Berat ve Arefe gecesi.) [İsfehani]

(Allahü teâlâ, Şaban’ın yarısının [Berat] gecesinde, dünya semasına tecelli eder. Benikelb kabilesinin koyunlarının kıllarından daha çok kimsenin günahlarını affeder.) [İbni Mace, Tirmizi]

(Allahü teâlâ, Şaban ayının 15. gecesinde rahmetiyle tecelli ederek kendisine şirk koşan ve Müslüman kardeşine kin güdenler hariç herkesi affeder.) [İbni Mace]

Hazret-i Âişe validemiz, (Ya Resulallah, Allahü teâlâ seni günah işlemekten muhafaza buyurduğu halde, neden Berat gecesinde çok ibadet ettin?) diye sual etti. Peygamber efendimiz, cevaben buyurdu ki:
(Şükredici kul olmayayım mı? Bu yıl içinde doğacak her çocuk, bu gece deftere geçirilir. Bu yıl içinde öleceklerin isimleri, bu gece özel deftere yazılır. Bu gece herkesin rızkı tertip olunur. Bu gece herkesin amelleri Allahü teâlâya arz olunur.) [Gunye]

KADİR GECESİ:
Ramazan-ı şerif ayı içinde bulunan en kıymetli gecedir. Bazı âlimlere göre Mevlid gecesinden sonra en kıymetli gecedir. Birkaç hadis-i şerif meali şöyledir:
(Allahü teâlâ, Kadir gecesini ümmetime hediye etti, ondan önce kimseye vermedi.) [Deylemi]

(İnanarak ve sevabını Allahü teâlâdan umarak, Kadir gecesini ihya edenin geçmiş günahları affolur.) [Buhari, Müslim]

(Kadir gecesini Ramazanın son on gününde arayın.) [Müslim]

(Kadir gecesi sabahı güneş şuasız olarak doğar. Yükselinceye kadar sanki büyük bir tabak gibidir.) [Müslim]

AŞURE GÜNÜ:
Muharrem ayının onuncu günü Aşure günüdür. Muharrem ayı, Kur’an-ı kerimde, kıymet verilen dört aydan biridir. Hadis-i şerifte buyruldu ki:
(Aşure günü Nuh aleyhisselamın gemisi, Cudi dağına indirildi. O gün Nuh ve yanındakiler, Allahü teâlâya şükür için oruçlu idiler. Hayvanlar da hiç bir şey yememişti. Allahü teâlâ denizi, beni İsrail için, Aşure günü yardı. Yine Aşure günü Allahü teâlâ Âdem aleyhisselamın ve Yunus aleyhisselamın kavminin tevbesini kabul etti. İbrahim aleyhisselam da o gün doğdu.) [Taberani]

Peygamber efendimiz bir gün öğleye doğru buyurdu ki:
(Herkese duyurun! Bugün bir şey yiyen, akşama kadar yemesin, oruçlu gibi dursun! Bir şey yemeyen de oruç tutsun! Çünkü bugün Aşure günüdür.) [Buhari, Müslim, Ebu Davud]

Aşure günü hakkında birkaç hadis-i şerif meali daha:
(Aşure günü oruç tutanın, bir yıllık günahları affolur.) [Müslim, Tirmizi, İ. Ahmed, Taberani]

(Aşurenin faziletinden faydalanın! Bu mübarek günde oruç tutan, melekler, peygamberler, şehidler ve salihlerin ibadetleri kadar sevaba kavuşur.) [Şir’a]

(Aşure günü, ilim öğrenilen veya zikredilen bir yerde, biraz oturan, Cennete girer.) [Şir’a]

(Aşure günü, on Müslümana selam veren, bütün Müslümanlara selam vermiş gibi sevaba kavuşur.) [Şir’a]

(Aşure günü, aile efradının nafakasını geniş tutanın, bütün yıl nafakası geniş olur.) [Beyheki]

MİRAC GECESİ:
Mirac, merdiven demektir. Resulullah efendimizin göklere çıkarıldığı, bilinmeyen yerlere götürüldüğü gecedir. Recebin 27. gecesidir. İsra suresinin ilk âyet-i kerimesinde, Mirac bildirilmektedir. Mirac gecesini ibadetle gündüzünü de oruçla geçirmelidir. İki hadis-i şerif meali:
(Bu gece, iyi amel eden için yüz yıllık mükâfat vardır.) [İ. Gazali, Ebu Musa el-Medeni]

(Recebin 27. günü oruç tutana, 60 yıllık oruç sevabı verilir.) [İ. Gazali, Ebu Musa el-Medeni]

TERVİYE ve AREFE GÜNÜ:
Arefe günü, Kurban bayramından önceki gündür. Terviye, Arefe gününden bir önceki güne denir. Birkaç hadis-i şerif meali:
(Terviye günü oruç tutan ve günahtan sakınan Müslüman Cennete girer.) 
[Ramuz]

(Arefe günü tutulan oruç, geçmiş ve gelecek yılın günahlarına kefaret olur.) [Müslim]

(Arefe günü [Besmeleyle] bin İhlâs okuyanın günahları affolup duası kabul olur.) [Ebuşşeyh]

(Arefe günü, kulağına, gözüne ve diline sahip olan mağfiret olur.) [Taberani]

(Şeytan, Arefe gününden başka bir günde daha zelil, hakir ve kinli görülmez.) [İ. Malik]

(Arefe ne güzel gündür. O gün rahmet kapıları açılır.) [Deylemi]

(Arefe gününe hürmet edin! Arefe, Allahü teâlânın kıymet verdiği bir gündür). [Deylemi]

MUHARREM AYI ve HİCRİ YILBAŞI:
Muharrem ayının birinci gecesi, Müslümanların kameri yılbaşı gecesidir. Muharrem ayı, Zilkade, Zilhicce ve Receb ile beraber Kur’an-ı kerimde kıymet verilen dört aydan biridir. (Tevbe 36)

Müslümanlar, kendi yılbaşı gecelerinde ve günlerinde müsafeha ederek, mektuplaşarak tebrikleşir. Birbirlerini ziyaret eder, hediye verirler. Yılbaşını mecmua ve gazetelerle kutlarlar. Yeni senenin, birbirlerine ve bütün Müslümanlara hayırlı ve bereketli olması için dua ederler. Büyükleri, akrabayı, âlimleri evinde ziyaret edip dualarını alırlar. O gün, bayram gibi temiz giyinirler. Fakirlere sadaka verirler.(S. Ebediyye)

Muharrem ayı ile ilgili birkaç hadis-i şerif meali şöyledir:
(Ayların efendisi Muharrem, günlerin efendisi Cuma’dır.)[Deylemi]

(Ramazandan sonra en faziletli oruç, Allah’ın ayı Muharrem ayında tutulan oruçtur. Farzlardan sonra en faziletli namaz, gece namazıdır.) [Müslim, İbni Mace, Tirmizi, Nesai]

(Nafile oruç tutacaksan Muharrem ayında tut; çünkü o, Allah’ın ayıdır. O ayda bir gün vardır ki, O günde Allah geçmiş kavimlerden birinin tevbesini kabul etti. Yine o gün tevbe edenlerin günahlarını da affeder.) [Tirmizi]

REGAİB GECESİ:
Recebin ilk Cuma gecesine Regaib gecesi denir. Yarın gece Regaib gecesidir. Her Cuma gecesi kıymetlidir. Bu iki kıymetli gece bir araya gelince, daha kıymetli oluyor. Allahü teâlâ bu gecede müminlere ragîbetler [ihsanlar, ikramlar] yapar. Bu geceye hürmet edenleri affeder. Bu gece yapılan dua red olmaz ve namaz, oruç, sadaka gibi ibadetlere, sayısız sevaplar verilir.

Perşembe günü oruç tutup gecesini de ihya etmek çok sevabdır. Perşembeyle birlikte, Cuma günü de oruç tutmakta mahzur yoktur.(Gunye)

Birkaç hadis-i şerif meali şöyledir:
(Receb ayında Allah’a çok istiğfar edin, çünkü Allahü teâlânın, Receb ayının her vaktinde Cehennemden azat ettiği kulları vardır. Ayrıca Cennette öyle köşkler vardır ki, ancak Receb ayında oruç tutanlar girer.) [Deylemi]

(Receb’in ilk Cuma gecesini [Regaib gecesini] ihya edene, kabir azabı yapılmaz. Duaları kabul edilir.) [S. Ebediyye]

(Şu beş gecede yapılan dua geri çevrilmez: Regaib gecesi, Şaban’ın 15. gecesi, Cuma gecesi, Ramazan Bayramı ve Kurban Bayramı gecesi.) [İ. Asakir]

Receb ayında edilen dualar kabul edilir, hatalar affedilir. Günah işleyenin cezası da kat kat olur.

CUMA GÜNÜ ve GECESİ:
Cuma, müminlerin bayramıdır. Birkaç hadis-i şerif meali şöyledir:
(Cumadan faziletli bayram yoktur ve o günkü iki rekât namaz, Cuma günü dışındaki bin rekâttan efdaldir.) [Deylemi]

(Allahü teâlânın indinde günlerin seyyidi Cuma’dır, kurban ve Ramazan bayramı gününden de kıymetlidir. Cuma gününün beş hasletinden biri; Allah, Âdem’i Cuma günü yarattı. Dünyaya o gün indirildi, o gün vefat etti.)
 [Buhari, İ. Ahmed]

(Musa aleyhisselam dedi ki: Ya Rabbi! Bana cumartesi gününü verdin, Muhammed aleyhisselamın ümmetine hangi günü vereceksin? Onlara Cuma gününü vereceğim, buyuruldu. İlahi! Cuma gününün kıymeti ve sevabı ne kadardır diye sordu. Ey Musa! Cuma günü yapılan bir ibadete, cumartesi günü yapılan yüz bin ibadet sevabı vardır, buyuruldu. Bunun üzerine Musa aleyhisselam, ya Rabbi! Beni Muhammed aleyhisselamın ümmetinden eyle diye dua eyledi.) [Ey Oğul İlmihali]

(Cumartesi günü Musa aleyhisselamın ümmetine, Pazar günü İsa aleyhisselamın ümmetine verildiği gibi, Cuma günü de, Müslümanlara verildi. Bugün, Müslümanlara hayır, bereket, iyilik vardır.) [R. Nasıhin]

Genel kategorisine gönderildi | Kandil Geceleri Uydurma Değildir için yorumlar kapalı

Şehid Olmanın Önemi, Kimler Şehid Olur?

Sual: Herkes şehid olabilir mi? Şehid olmanın faydası ne?
CEVAP
Şehid, kendisine şahitlik yapılmış, Cennetlik olduğuna şahitlik edilmiş anlamındadır. Şahit manası da vardır. Çünkü Allah katında, ölü değil diridir. Şehid olmak için Müslüman olmak şarttır. Gayrimüslim nasıl ölürse ölsün veya öldürülsün şehid olmaz. Hayzlı veya cünüp ölmek şehidliğe mani değildir.
Eshab-ı kiramdan Hanzala cünüp olarak şehid olmuştur. [Gusledecek kadar dahi vakit bulamamış, gazaya katılmıştı.]

Şehid olmak büyük nimettir. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Şehid kabir azabından emindir.) [İbni Mace, Beyheki, imam-ı Ahmed]

(Deniz savaşında şehid olanların, bütün günahları, hatta kul hakları da affolur.)
 [İbni Mace]

(Şehid, yakınlarından 70 kişiye şefaat eder.)
 [Beyheki]

(Şehid, ölüm acısı duymaz, kabirde üzülmez, kıyametin dehşeti, hesab, mizan, sırat onu rahatsız etmez, doğruca Cennete gider.)
[Beyheki]

(Karada şehid olanın borçları ve emanetleri hariç, bütün günahları affolur. Denizde, suda boğularak ölen şehidin ise, borç ve emanetleri de dahil bütün günahları affolur.) [Ebu Nuaym]

Şehid, kanının ilk damlasında günahları affolur. Kabir azabından ve Kıyamet korkusundan emindir.
Şehidin, kul haklarından başka bütün günahları affolur. Kul haklarını da, Allahü teâlâ Kıyamette helalleştirecektir. Suda boğularak ölen şehidlerin kul borçları da affedilir. Hak sahipleri, bu şehidden haklarını istedikleri zaman, Allahü teâlâ, (Ondaki haklarınızı benden isteyin) buyuracak, hak sahiplerine alacaklarını fazla fazla verecektir. Şehid de, sorgusuz sualsiz Cennete gidecektir.

Aşağıda yazının tamamına yakını İbni Âbidin hazretlerinin Redd-ül muhtar kitabından alınmıştır. Müslüman olmak şartı ile aşağıdaki 37 maddede bildirilen kimseler şehid olarak ölür. Hepsi de hadis-i şerif ile bildirilmiştir:
1- Kendinin, komşusunun, can, mal ve namusunu müdafaa ederken öldürülen,

2- Haksız olarak hapsedilip ölen,

3-
 Mülci ikrah ile öldürülen, mesela bu içkiyi iç denilse onu içmesi caiz olur. Caiz olacağını bilmediği için, içmeyip öldürülürse, şehid olur.

4- 
Hırsızın, gaspçının, kapkaççının, yol kesicinin, eşkıyanın, yan kesicinin öldürdüğü kimse,

5- Yüksekten veya attan düşüp ölen, başına taş veya başka şey düşerek ölen,

6-
 Aslan, kurt gibi yırtıcı hayvanlar tarafından parçalanarak ölen,

7- Akrep ve yılan gibi zehirli hayvan sokmasından ölen,

8- 
Suda boğulan,

9- Yangında ölen,

10- 
Gurbette garip iken ölen,

11- Depremde, duvar ve enkaz altında kalarak ölen, 

12- 
Sara, sari hastalıklar, ateşli hastalıklar verem, kanser, kolera, veba, şiddetli öksürük, ishal ve diğer iç hastalıkları sebebiyle ölen, [Ameliyat edilirken ölen]

13- 
Soğukta gusledip ölen.

14- 
Hamile, lohusa ve doğumda ölen kadın, (Bir hadis-i şerif meali:
(Müslüman kadın, hamilelikten doğuma kadar ve çocuğu memeden kesene kadar Allah yolundaki mücahid gibi olup ölürse şehid olur.) [Taberani])

15-
 Cuma günü veya gecesi ölen,

16- Aşkını gizleyip iffetini korurken ölen,

17- 
Emr-i maruf ve nehy-i münker yaparken öldürülen şehiddir. Doğru imanı ve namaz kılmayı meydana çıkaranlar, dinini öğrenmek, öğretmek ve yaymakta iken ölen,

18- 
Allah rızası için müezzinlik yaparken ölen,

19- Deniz tutup kusarak ölen,

20- 
Beş vakit namazı doğru olarak kılan. (İki hadis-i şerif meali:
(5 vakit namazı doğru kılana, her gün için bin şehid sevabı verilir.) [Tergib-i Hadimi]
(Ümmetimin fesadı zamanında sünnetime [Ehl-i sünnete] yapışan ve beş vakit namazı cemaatle kılanın amel defterine her gün yüz şehid sevabı yazılır.) [İ. Nasiruddin])

21- 
Kuşluk namazı kılan,

22- Yolculukta da vitir namazını terk etmeyen,

23-
 Her ay üç gün oruç tutan,

24- Abdestli iken ölen, abdestli yatıp ölen,

25- 
Namazda iken ölen,

26- Günde yirmi kere ölümü düşünen,

27- 
Dine uygun ticaret yapan,

28- Gıda maddelerini ucuza satan,

29- 
Helal kazanıp çoluk çocuğunun din bilgisi öğrenmeleri ve ibadet yapmaları için çalışan,

30- Altmış yaşını geçen salih kimse,

31- Günde 25 kere “Allahümme barik li filmevt ve fi-ma bad-el-mevt” okuyan,

32- 
Müdara eden, yani insanlarla iyi geçinen, dinini koruyabilmek için dünyalık veren, (Bir hadis-i şerif meali: (Müdara eden, şehid olarak ölür.) [Deylemi])

33- Ölüm hastalığında, kırk kere “La ilahe illa ente sübhaneke inni küntü min-ez-zâlimin” okuyan,

34- Günde yüz defa salevat-ı şerife okuyan,

35- Her gece Yasin okuyan, sabah akşam Haşr suresinin sonunu okuyan,

36-
 Allah yolunda şehid olarak ölmeyi isteyen, (Birkaç hadis-i şerif meali şöyledir:
(Sıdk ile ihlas ile şehidlik isteyen, yatağında ölse de, şehid olur.)[Müslim]
(Şehidlerin çoğu, yatakta ölür. Savaşta öldürülenin niyetini ancak Allah bilir.) [İ. Ahmed]
(İhlasla şehidliği arzu eden, şehid olmasa da, şehidlik sevabına kavuşur.) [Müslim])

37- 
Günah işlerken zulmen öldürülen.

Genel kategorisine gönderildi | , ile etiketlendi | Şehid Olmanın Önemi, Kimler Şehid Olur? için yorumlar kapalı

EZAN DUASI

Allahümme rabbe hâzihid-da’vetit-tâmmeti vessalâtil kâimeti âti Muhammedenil vesîlete vel fadîlete ved-dereceter-refî’ate veb’ashu mekâmen mahmûdenillezî vaadtehu inneke lâ tuhlifül mîâd

ezan duası

Anlamı:
Ey şu tam da’vetin ve vakti gelen namazın sahibi olan Rabbim! Muhammed aleyhisselâma şefâat vesîlesini ve üstünlüğünü ver. Ve onu kendisine va’detdiğin makam-ı mahmûd’a ulaştır”

Sevgili Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Kim ezanı işittiği zaman:
Ey şu eksiksiz davetin ve kılınacak namazın rabbi ALLAHım! Muhammed’e vesîleyi ve fazîleti ver. Onu, kendisine vaadettiğin makâm-ı mahmûda ulaştır, diye dua ederse, kıyamet gününde o kimseye şefâatim vâcip olur.”

Sa’d İbni Ebî Vakkas radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Kim müezzini işittiği zaman:
Tek olan ve ortağı bulunmayan ALLAH’tan başka ilâh olmadığına, Muhammed’in O’nun kulu ve resûlü olduğuna şahitlik ederim. Rab olarak ALLAH’tan, resûl olarak Muhammed’den, din olarak İslam’dan razı oldum, derse, o kimsenin günahları bağışlanır.”

Genel kategorisine gönderildi | EZAN DUASI için yorumlar kapalı

Güzel Abdest Nasıl Alınır?

Sual: Güzel abdest almak, nasıl olur? CEVAP Önce güzel abdest almanın faziletini bildirelim. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Abdeste devam et ve güzel abdest al ki, ömrün uzasın.) [Harâiti] (Güzel abdest alıp camiye giren Allah’ın misafiri olur. Allahü teâlâ da misafirine mutlaka ikram … Okumaya devam et

Daha çok galeri | Güzel Abdest Nasıl Alınır? için yorumlar kapalı

Tasavvuf Nedir?

Tasavvuf, kalbi saf yapmak, kötü huylardan temizlemek ve iyi huylarla doldurmak demektir. Tasavvuf hâl işi olduğu için, yaşayan bilir, tarif ile anlaşılmaz. Tasavvuf ilmi, kalb ile yapılması ve sakınılması gereken şeyleri ve kalbin, ruhun temizlenmesi yollarını öğretir. Buna (Ahlak ilmi) … Okumaya devam et

Daha çok galeri | Tasavvuf Nedir? için yorumlar kapalı

Tasavvufta Makamlar

Tasavvuf erbabından Mevlana Abdurrahman Cami hazretleri buyuruyor ki: Tasavvufta, makamların sonuna varan mutasavvıflar iki çeşittir: Birincisi, Peygamber efendimiz aleyhisselamın izinden giderek, kemale erdikten sonra, insanları irşad için halk derecesine indirilmiş irşad ehli olanlardır. İkincisi, yükseldikleri derecelerde bırakılıp insanların yetişmesi ile … Okumaya devam et

Daha çok galeri | Tasavvufta Makamlar için yorumlar kapalı

Tasavvuf Nasıl Ortaya Çıkmıştır?

Sual: Vehhabiler ve bunlara aldanan bazı bid’at ehli, evliyanın yolunu yani tasavvufu, tarikatı kastederek, bunların sonradan çıktığını, bid’at olduğunu söylüyorlar. Tasavvufun dinimizdeki yeri nedir? CEVAP Bu hususta Muhammed Masum-i Faruki hazretleri buyuruyor ki: Zahirdeki kemalatın ve manevi makamların hepsi Resulullah … Okumaya devam et

Daha çok galeri | Tasavvuf Nasıl Ortaya Çıkmıştır? için yorumlar kapalı

Hz. Ömer Efendimize Dil Uzatılamaz !

Hazret-i Ömer (radıyallahü teâlâ anh), Peygamber efendimizin kayınpederidir. Hazret-i Ali’nin (r.a) de damadıdır. Hayatta iken ismen Cennet ile müjdelenmiş on kişiden ikincisi olup, Hazret-i Ebu Bekir’den (r.a) sonra eshab-ı kiramın en büyüğü, başka bir ifade ile, Peygamberlerden sonra insanların üstünlükte ikincisidir. Resulullahın … Okumaya devam et

Daha çok galeri | Hz. Ömer Efendimize Dil Uzatılamaz ! için yorumlar kapalı

Hace Mustafa Naci (k.s.)

Silsile-i Aliyye’nin 34. halkası. Bir nazarı ile manevi dereceler atlattıran büyük veli. Detaylı bilgi için lütfen aşağıdaki linke bakınız:

 Hace Mustafa Naci (k.s.)

Genel kategorisine gönderildi | Hace Mustafa Naci (k.s.) için yorumlar kapalı