Silsile-i Aliyye Nedir?

Silsile kelimesi, (Birbirine bağlı, birbiriyle ilgili şeylerin oluşturduğu dizi, sıra, halka) anlamına gelir. Mürşid-i kâmil yani âlim ve evliya olan zatlar, yetiştirdikleri ve artık başkalarını yetiştirebilecek hâle gelen talebelerine, halifelik ve icazet verirler. Sonra onlar da talebe yetiştirip, onlar da yetişen talebelerine böyle icazet verirler. Böylece, âlimler silsilesi meydana gelir. Bu halka, Peygamber efendimize kadar ulaşır.

Silsile-i Aliyye, yani yüksek, ulu silsile Muhammed Behaeddin-i Buhari (k.s), Müceddi-i Sani İmam-ı Rabbani (k.s.), Mevlana Halid-i Bağdadi (k.s), Mahmud Sâminî (k.s.), Muhammed Mazhar Harputi (k.s) gibi zatların da içinde bulunduğu silsiledir. Silsilet-üz-zeheb, yani altın silsile de denir.

Hocasız, icazetsiz, âlim olmaz. Mutlaka Resulullaha dayanan bir silsilesi olur. Bununla beraber Muhammed Mazhar Harputi (k.s) hazretlerinin belirttiği gibi “Alim çoktur, veli çoktur ama İnsan-ı Kâmil bir tanedir”. Bu yüksek halkadaki veliler aynı zamanda birer İnsan-ı Kâmil dir. Bu önemli bir noktadır. Yine Kutbu-l Zaman Muhammed Mazhar Harputî (k.s) buyuruyorlar: “Herkes veli olabilir ama İnsan-ı Kâmil olamaz”.

Bu yüce silsiledeki İnsan-ı Kâmiller, ki bunların ilki olan Alemlere rahmet Efendimiz Ahmed-i Mahmud-u Muhammed Mustafa (S.A.V.)‘in ilk olarak Sevr mağarasında, peygamberlerden sonra insanların en faziletlisi ve peygamberimizin sevgili Yar-ı Ġārı (Mağara arkadaşı) Hz. Ebubekr-i Sıddik (R.A.) efendimizin sinesine akıttığı ilmi, sineden sineye taşımakla görevlidirler ve kıyamete kadar da taşıyacaklardır. İnsan-ı Kâmil şu an yok mu? Elbetteki vardır. “İnsan-ı Kâmilsiz dünya dönmez. İnsan-ı Kâmilin olmadığı gün kıyametin koptuğu gündür”.

Bu büyük velilere ulaşılamadığı zamanlarda, bu silsiledeki zatların kitapları okunabilir. Bu konuda zamanının sahibi Osman Bedrûddîn Erzurûmi (İmam Efendi) k.s. şöyle buyuruyor: “Bir velinin kitabını okumak onunla karşılıklı sohbet etmek zamanının yarısı gibidir”. Tabii burada kastedilen kitaplar bu büyük zatların kitaplarıdır (Örneğin: İmam-ı Rabbani (k.s), Mektubat 1. ve 2. cild, Osman Bedrûddîn Erzurûmi (k.s), Gülzâr-ı Sâminî Sohbetler). Yoksa bilgilenmek için okunan rastgele kitaplar insanın gönlüne zehir etkisi yapar. Bunun gibi rastgele bir kişiye de bağlanmak doğru olmaz. Bağlanılacak kişi Ehl-i Sünnet itikadında olmalı ve hocasından icazetli (izinli, diplomalı) olmalıdır. Hocasının silsilesi de Resullullah efendimize kadar uzanmalıdır. Bunlara ulaşılamıyorsa kitaplarıyla iktifa (yetinmek) etmek gerekir. Ayrıca bu büyük zatlara gönülden bağlanmak, sevgi duymakta bu büyüklerden feyzlerin gelmesine sebep olur. Aynı hayattaki gibi. Zaten bu bağlamda Muhammed Mazhar Harputî (k.s.) “Aşıklar ölmez, Ölen hayvan imişdiye emir buyurur. Kendisine kalben bağlanan müridlerini manevi mertebeleri atlattırarak doğrudan Cenab-ı Hakka götürürler. Kendileri dünyalarını değiştirdikten sonra bile bu böyledir. Nicelerine şahid olduk Elhamdûlillah.

 Nasıl olur deme, 

Ol ki göresin. Gönül gözüyle göresin.