Silsile-i Aliyye kelimesinin büyük, yüce silsile anlamına geldiği izâh edilmişti.
Bu büyük veliler zincirinin her biri manevi olarak birbirlerine bağlıdırlar. Malum olduğu üzere Sevgili Peygamberimiz Muhammed Mustafa (S.A.V.) den sonra peygamber gelmeyecektir. Bununla beraber, Allah-u Tealanın veli kulları sayesinde İslamiyet kıymetini bilenler için asr-ı saadet gibi yaşanabilir. Ahir zaman ümmeti olarak bizlerin de de bu hisseden payı işte Rabbimizin bu veli kulları sayesinde olacaktır.
Her yüzyıl içerisinde, gelen peygamber sayısınca Cenab-ı Hakk yer yüzüne veli kullarını gönderir. Bu velilerin içerisinde ise, bir tanesi zamanın sahibi İnsan-ı Kâmil dir. Ayrıca, her yüzyılda bir Müceddid (yenileyici) vardır ki, kendinden önceki Müceddid gelmeden Cenab-ı Hakka Onu dünyadan almaz. Bu Müceddid olan zat aynı zamanda İnsan-ı Kâmil dir. Her zamana göre uygun eğitimi Cenab-ı Hakkın emri ile, Sevgili Peygamberimizden alır ve ümmeti Muhammed-i irşad eder. Bu bazıları için çok büyük bir imtihan meselesi olmuştur. Çünkü hiç bir veli kendi kafasına göre bir şey emir buyurmaz.
Samini kelimesi arapça olup, sekizinci demektir. Silsile-i Aliyyenin 33. halkası olan Mahmud Samini Hz. leri (k.s) ile meşhur olmuş bir kelimedir. Mahmud Samini Hz. leri Nakşibendi Tarikatının 8. müceddidir ve bu nedenle bu kelime kendi isminin sonuna eklenmiştir. Kendisi 1313 Hicri (1896 Miladi) de vefat etmiştir. Kendisinden sonra bu müceddidlik görevi, Cenab-ı Hakkın emriyle 1313 Hicri doğumlu Seyyid Muhammed Mazhar Ettasi Harputiye (k.s.) nasip olmuştur. Kendisi de bu durumu şefkat ve merhametinden dolayı “Her yüz senede bir müceddid zuhur eder. Yüz senede zuhur eden sekizinci müceddid Samini Hz.leri idi ve O müceddid diğer bir müceddid gelmeden dünyadan ayrılmaz” diye buyurdu. “ve Samini Hazretleri irtihal etmeden önce biz doğmuşuz” diye emir buyurmuştur. Muhammed Mazhar Hazretleri (k.s) son derece mütevazi ve şöhretten uzak bir hayat sürmüştür. “Şöhret afettir” diye buyururdu. Öyle ki “Yan komşumuzun bizden haberi yoktur” diye emir buyururlardı (Manevi anlamda emir buyuruyor, daha sonra bu komşusu parayla satın alınamayacak manevi nimetlere gark olmuştur). Halbuki, Türkiye’nin dört bir yanından “nasibi olanlar” gelir kendisini ziyaret ederlerdi. Bu konuya işaret olarak, irşâd makamında olanlar için şöyle buyurmuştur: “El bilir kendi bilmez, Hem el bilir hem kendi bilir, Ne el bilir ne de kendi bilir”. Sadece Türkiye’den değil, kendisinin Hac farizası sırasında da sadık talebelerinden alınan rivayetlere göre daha önce hiç görmediğimiz kişiler efendi hazretlerine çokça iltifatlarda bulundular, diye çokça şahit olmuşlardır. Bu bir sırdır Cenab-ı Hakkın hikmetinden sual olunmaz. Kendisi hakkında daha detaylı bilgiler “Silsile-i Aliyye büyükleri kimlerdir?” sekmesinde yazılmıştır. Allah C.C. şefaatleriyle şereflendirsin. Amin.